Wednesday, August 31, 2016

Allah'ın Bütün İsimlerine İman


Allah CC, insanı kerim yaratmıştır (İsra 70). Böyle olunca da insanın vicdan pusulası hep iyiyi, güzeli, şefkati, sevgiyi gösterir. Aynı nedenle, hiç bir dinle alakası olmadığını söyleyen insanlar, yüksek ahlak sergileyebilirler. İnsanın bu hidayet vesilesi ve pâhâ biçilemez özelliği, aynı zamanda onun için bir imtihan vesilesidir de.

Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen savaş ve doğal felaket haberlerinden sonra, kimi zaman "eğer Allah varsa, neden bu üzücü durumlara izin veriyor?" şeklinde sorular seslendirilmektedir. Bunlar aslında tam da insanın kerim yaratılmış olmasından kaynaklanan imtihanın su yüzüne vurmasıdır. Dolayısıyla, aklına böyle sorular gelen kişilerin imanlarından şüphe etmeye gerek yoktur. Ne var ki tatminkar olarak cevaplanmayan sorular da, uzun vadede, imana zarar verebilmektedir. O zaman bu noktada nasıl düşünülebilir?

Zamanda geri gidelim. Ne kadar? İnsanlıktan öncesine... Her yer mükemmel temiz, güzel, doğal... Ufuklar fabrika dumanlarıyla kararmamış, manzaralar binalarla kapanmamış, hayvanlar ve bitkiler bir denge içerisinde yaşayıp gidiyorlar. Uzayın uçsuz bucaksız siyahlığı, aşırı soğuk ya da aşırı sıcaklığı, radyoaktif özellikleriyle bomboş görünmesine karşın, bu kadar renkli ve bu kadar dinamik, bu kadar güzel ve bu kadar güvenli bir gezegen görmek bizi şaşırtıyor. O güzellikleri ve dengeleri incelediğimizde de meselenin gittikçe daha derin katmanlarındaki harikuladeliklere şahit oluyoruz. Uzay ve bu dünya arasındaki zıtlığa bakarak ve dünyadaki hiç bir canlıda böyle bir sanatı yapacak kudret, irade, ilim ve sanat olmadığını görerek diyoruz ki "bunları yapan biri olmalı".



Sonra filmi ileri alıyoruz. Artık insanlar var. İlk kan dökülmüş, ardından da oluk oluk kanlar akıtılmış tarih boyu. Bilumum fesatlıklar dönüyor, insanlar arasında. Bu olanlara bakınca da "madem Allah güzel, neden bu çirkinliklere izin veriyor? Yoksa O yok mu?" şeklinde bir soru geliyor aklımıza.

Şimdi insanlığı kendi tarihî akışına bırakalım, biz kendi sohbetimizi yapalım. Satürn'ün halkaları üzerine bir ufak masa, iki de tabure atalım. Çaylarımızı yudumlarken beraber tefekkür edelim.



Kuran-ı Kerim'i içerik açısından diğer semavî kitaplardan ayıran en büyük özellik, Allah'ın CC kendisini tanıttığı bir kitap olmasıdır. Yani bütün isimleriyle, Rabbimiz, kendisini bize anlatmıştır. Kutsal kitabımızı okuduğumuzda da Rabbimiz'in pek çok ismi ve sıfatı olduğunu görürüz: Rahman, Rahim, Kadir, Vedud, Adil, Kahhar, Cebbar, Latif, Gani, ... Her bir ismin ne manaya geldiği, Arapça sözlüklere ek olarak, Kuran'da hangi bağlamda seslendirildiği üzerinden çalışılması gereken bir husustur. Fakat kısaca şu ortadadır. Rabbimizin her bir isminin tecellileri ve gerektirdikleri farklıdır. Rahman isminin tecellisi olarak O'nun bir takım günahkarlara mühlet vermesine bakıp, O'nun adil olmadığı merhametli olmadığı, hatta O'nun olmadığı gibi bir sonuca gidilemez. Neden? Yukarıda dediğimiz gibi. Allah'ın varlığını bize hissettiren, gösteren en büyük ayetler, O'nun eseri olan bu evren ve dünyadır. İnsanlar özelinde olanlar ise bir perdedir ve o büyük ayetleri örtmemelidir.



İnsanın bir egosu olduğu gibi evrenin egosu da insanlıktır. Nasıl ki insanın enesi, Allah'ın bilumum isim ve sıfatlarını bilmek, tatmak için bir ölçüm cihazı mesabesindedir, öyle de evrenin enesi olan insanlık da benzer bir fonksiyona sahiptir. İnsanlar arasında tarih boyunca olmuş olaylar üzerinden Allah'ın hem cemalî hem celalî isim ve sıfatları okunabilir.

Bu bağlamda yeri gelmişken belirtmekte fayda var. İnsanlık, kendi yaptıklarına bakıp odaklandıkça ve tabiattan koptukça, Allah'tan da hissen ve fikren kopmaktadır. Bu yüzden, tefekkür kapısının açık kalması için Allah'ın ayetlerini okumak manasına tabiatla ve evrenle içiçe olmayı ihmal etmemek lazım. Ha bir de eve dönerken, Satürn'ün halkalarının kenarından aşağı düşmeyin ;)






No comments:

Post a Comment